132. HAKLI OLMAK MI? MUTLU OLMAK Mİ?

         Bir bilge kişi, iki öğrencisini dememek için kırlara gönderir. Tecrübelerinizi dönüp bana anlatın diyor. Öğrencilerden biri kabuğu kırıp kozasından çıkmaya çalışan bir kelebek görüyor. Kabuğu kırıp, çıkmasına yardım ediyor.  Kelebek birkaç adım sonra düşüp ölüyor.

         Öteki çocukta kırlarda gezerken bir kelebeğe rast geliyor. Oda bir kenarda kelebeği seyrediyor. Ufak parçalıyor, kırıyor ve çıkıp uçarak gidiyor.

         Bilge kişinin yanına, ikiside geri dönüyor. Bilge kişi ne gördünüz diye soruyor. İlk çocuk 'efendim ben kelebeğe yardım ettim, fakat çıktıktan kısa bir süre sonra öldü. Herhalde ömrü o kadarmış' diyor.

          İkinci çocuğa soruyor sen ne gördün anlat bakalım diyor. Ben de bir kelebek gördüm. Yanında durdum saatlerce seyrettim. Kendi kabuğunu kırdı ve uçtu gitti diyor.

           Bilge kişi her ikisinin de davranışlarını yorumluyor. Sen o yardımı yapmakla onun kaslarının gelişmesini, hayatı tanımasını, dışarıdaki havaya uyum sağlamasını engelledin. Kelebek dışarıya çıktığı zaman ne yapacağını bilemediği için haliyle uçamadı ve düşüp öldü diyor.

           İkinci öğrenciye dönüp, sen doğru yapmışsın. Kelebek kozasından dışarı çıkmak için çabalarken kasları gelişti, hayatı tanımaya başladı, havaya uyum sağladı ve akciğerleri gelişti ve uçtu gitti.

          Günümüzdede aileler; ilk öğrencinin yaptığı herşeyini yaptığı için,? çocuk dışarı çıktığında biri bağırınca çocuk ağlıyor. Kendisine bağıran kişiye karşı savunmasız kalıyor. Eve geliyor. 'Yarın okula gitmeyeceğim ben okuldan soğudum diyor. Öğretmen bağırınca ne yapacağım diyor.'

          Çocuğu, doğar doğmaz, tek başına odada bırakılması doğru değildir. Çocuğun anne babanın odasında, ama farklı yatakta uyumalıdır. Bebek tek başına karanlık bir odada uyutulursa, bebeğin onunla baş edebileceği gücü yoktur. Çocuk aynı odada 3 yaşına kadar kalmalı diyen uzmanlar var. Bu konuda herkesin farklı görüşü olsada, en az 2 yaşına kadar aynı odada uyutulmalıdır. Çocuk aynı odada fakat yatağı ayrı olmalıdır. Aşama aşama çocuğun odası ayrılır.

          Zayıflık noktasına gelirsek. Aslında zayıf yetişen çocukların geri planında; dayanıksız anne babaları görüyoruz. Çocuk emekleme döneminde, yürüme denemeleri yapar ve düşer. 11 aydan sonra çocuk yürüme denemeleri yapar. Koltuğa tutunup üç adım yürür, tam düşecekken, anne baba yakalar. Bu arada erkek çocukları geç yürürler.

          Anne babaların orda savunduğu şey çocuğun düşmemesi değildir. Kendi dayanksızlıklarıdır. Anne babalar, çocuğun düşüp ağlamasına dayanamayacağı için, o hareketi  yaparken, çocuğun ayakta durma yeteneğini elinden alıyoruz. Burada tedavi olması gereken anne babadır.
         
          Dayanıksız çocuklar; kaygılı anne babalar,  mükemmeliyetçi 'helikopter anne babalar' denilen, çocuğun etrafında pervane gibi dönen helikopter anne babaların çocuklarıdır. Anne baba çocuğun üzülmesine dayamazsa, ona pembe bir hayat sunarlar. Çocuk düşmeden kaldırırlar, yemeğini yedirirler, üzülmesin diye her istediğini yaparlar.

           Üzülmek sağlıklı bir şeydir. Olumsuz duygulardan kaçan insanlar, hiçbir zaman çocuksu yanlarını geliştiremezler. Burda yapmamız gereken şey bu çocuk üzüldüğünde bu üzüntüyle nasıl baş edeceğini göstermektir. Üzüntülü durumlar olduğunu söyleyeceğiz, suçlu hissettirmeyeceğiz, başarısızlığa karşı tahammüllünü geliştireceğiz.

          Çocuklara 'sen yaparsın' 'daha iyisini yaparsın' gibi telkinler verirken dikkatli olmalı, dozunu kaçırmamalı. 'sen yapamayabilirsinde' bunu da söyleceğiz. Sınava hazırlanan çocuklara bakıldığında, hepsinde şu var; 'yaparsın kesin yaparsın' bir kişide şunu demiyor. 'Bu sene yapamayabilirsin'. Olumsuz duygulara ve başarısızlığa çok fazla yenik düşüyoruz.

           Bunun bir başka göstergesi; olumsuz duyguya katlanamayan kişi ilişkide haklı olmaya çalışıyor. Çünkü haksızlık duygusu onda başedilemeyen bir duygudur. Herkeste haklı olduğunu ispat etme durumu var.

             Dinimizde; haklı olduğu halde, münkaşayı terk etmeyen, gerçek mü'min değildir.

              Haklılık aslında nefse hitap eden bir durumdur. Nefesinizi tatmin eder. Evlilikte mutlu olmayı tercih edeceksiniz. Haklı olmayı tercih ederseniz, sürekli haksız çıkan bir kişiyle evliliği nasıl sürdüreceksiniz. Siz hep haklısınız, karşı taraf hep haksız ise, peki haklıyı haksız taraf nasıl mutlu edecek?

          Sürekli haklıyım derken saygı sınırlarını da aşmak mümkün. Sürekli haklı olan bir insan haksız olan insana muhtaçtır. Haklı olma ihtiyacı dışarıya bağımlı olma kişilik özelliğidir. Ben haklı olursam mutlu olurum. O zaman nedir? Senin mutlu olman için birinin sürekli haksız olması ve sürekli ezilmesi gerekir. Aslında haklı olmak; diğer tarafa hükmetmektir.

            Haklı olmak ne kazandırır?

            Haklı olmanın peşinde koştuğunuzda bunun size kazancı, karşı tarafı haksız duruma düşürürmek ve karşı tarafta sürekli suçlu hissettirmektir. Fakat aynı zamanda suçluluk hissi karşı tarafın mutsuz hissetmesine yol açar. Mutsuzlaştırdığınız bir insanın sizi mutlu etmesini istersiniz.

           Çok çelişkili bir durum. Diğer bir nokta ilişki de haklı olmak hangi ihtiyacımızı gideriyor?

            Haklı olmak hükmetme ihtiyacımızı gideriyor. Haklı olarak, haksız duruma düşürdüğümüz kişiyi yönetme hakkına sahip oluyoruz. 'Bak ne yaptın, bak benim dediğim gibi oldu' gibi sözlerle, haksız çıkan kişiyi suçlu hissettirmeye çalışmaktır. Toplumda en hastalıklı duygu 'suçluluk ya da suçlanma' duygusudur. Nedeni karşınızdakine suçlu hissetirirsek ona istediğimizi yaptırırız.

           Suçluluk duygusu hafife alınacak bir duygu değildir. Evlilik te sorumluluk sahibi insan, bir takım hataları absorbe edebilmelidir

Yorumlar

  1. Güzel bir hikaye. İnsanın gelişmesi kendisinin atacağı adımlara bağlı:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder