86.ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

           
            Anti sosyal bozukluk; kimlik oluşum evresinde anne bebek arasındaki ilişkide ciddi bozukluk ve kopukluk vardır. Ve kişi kendi benliğini oluştururken, yani ben ve ötekini oluştururken ciddi engellere maruz kalmıştır.

             Anti sosyal bozukluk kalıtımsal bir özellik mi? Yoksa çevresel faktörler, doğumundan ergenliğine ve daha sonra ki süreçte böyle bir kişilik bozukluğu olabiliyor mu?

             Evet, genetik aktarımla veya sosyal boyut ve kültürel boyutlardan bu hastalık oluşabiliyor.
Genetik üzerinde bilimsel çalışmalar var. Birtakım genler ve biyolojik değişiklikler üzerinde duruluyor. Beyindeki bazı hormonların eksikliği veya fazlalığı gibi durumlar ön frontal kortex çalışması ile ilgili normal kişilere göre birtakım farklılıklar olduğu söylenebiliyor. Bu işin biyolojik kısmıdır.

              Yüzde yüz genetik aktarım denilemez. Gelişimsel faktörler daha etkili rol oynuyor. Kültürel ve gelişimsel faktörler çok daha fazla rol oynuyor. İşin içinde öğrenmede var öğrenme kuralları da bunu açıklıyor. Anne yada baba herhangi birinde antisosyal kişilik bozukluğu varsa, çocukta olma oranı artıyor. Fakat bu konuda net bir rakam vermek mümkün değil.

              Ailede böyle bir kişilik bozukluğu olan birey varsa ve çocuğa bunun; ne kadar genetik, ne kadarı öğrenme yoluyla oluyor, net bir bilgi yok.

             Çocuk çok şımartılan yada çok cezalandırılan bir çocuksa, antisosyal kişilik bozukluğu olmaya daha yatkın oluyor. Bu özellik tüm kişilik bozuklukları için geçerlidir. Uçlarda olmak, narsistik kişilik bozukluğuna ve diğer kişilik bozukluklarına dönüşebilir.

            Narsizim ve iletişim kopukluğunda her iki uçtada, çocukta degersizlik fikirleri oluşur ve bunun üzerine bir yalancı kimlik oluşturur. Antisosyalde de, dışlanmışlığa maruz kalmıştır. Kontrol kaybı yaşadığını düşünür. Hayatı boyunca hep kontrol sağlama, tüm insanlar üstünde mutlak güç, mutlak kontrol sağlama üzerine verir tüm çabasını. Antisosyal sevgi toplamaz, ilgi toplamaz, şımartılmaz ve mutlak güç ister.

             Çocuğun her yaptığı hereket onaylanıp etrafa komşulara zarar verdiğinde anne-babası arkasında durursa süperego gelişemiyor. Bizim 'vicdan' dediğimiz nokta; süperegonun bir parçasıdır. Diğer bir tabirle buna 'ahlak' diyoruz. Çocuk için ahlak gelişimi 0-6 yaş aralığındadır. Çocuğu tamamen kontrolsüz bırakırsanız. "Ne yaparsan yap biz arkandayız" şeklinde büyütülen bir çocukta süperego gelişemiyor. Vicdan ve empati yeteneği doğal olarak gelişemiyor.

             Her istediği yapılan bu çocuklar kliniklerde dikkat eksikliği ve hiperaktivite olarak geliyorlar. Bu iki özelliğin görüldüğü çocuklar, antisosyal kişiliğe, normal çocuklara oranla daha yarkın oluyorlar. Dikkat eksikliğinin ile doktora giden 10 çocuktan, 7-8 indinde sınır koymamak olduğu görülüyor.

              Bu şekilde kliniğe gelen bir çocuk olduğu zaman çocuğu, değil anne babanın tedavi edilmesi gerekiyor. Çocuğa sınır koymak, nerede duracağını öğretmek anne babanın sorumluluğundadır. Bu 'süperego', bizim, 'ahlak gelişimi' dediğimizdir. Çocuğunuza hayır diyememek çocuğun kişilik bozukluğuna yol açıyor. 

            Herkesin unutmaması gereken bir söz varki; karşınızdakinin özgürlüğünün başladığı noktada, sizin özgürlüğünüz biter. Bunu mutlaka herbireye ve her çocuğa vermek gerekir. 

           Çocuklar için bütün alanlar onundur, sizin alanınız diye birşey mi var? 'Ben merkezli' çocuklar, toplumun ve çevre faktörünün öğretmesi gerekir. Çocuk ben kavramıyla doğar gelişim süreci içinde, ötekini tanır. Ve ötekini tanıyabildiği müddetçe, ben ve ötekini ayrımını iyi yapabildiği müddetçe, sağlıklı ve olgun bir kişiliğe ulaşır. Aksi halde 'ben' olarak kalır

             Birçok psikiyatrik patolojide kişiler geriye doğru "regrese" olur. 'Ben', olduğu denemlerde geriye dönme şeklinde olur. Psikoz şizofreni. Durumlarında  'ben tanrıyım' der. Ben olduğu döneme, yani ilk bebeklik dönemine regrese olur. Bu tüm kişilik bozukluklarında böyledir ve geriye doğru 'regrese' olur. Bebeklikte alamadığı değeri almak ister. Hep oraya; geçmişe, takılıp kalır. 'Ben ve öteki' sınırları her çocuğa öğretilmelidir.

             Ben ve öteki kavramını geliştiremeyen bir çocuk, 'öteki' üzerinde bir tahakküm kurma(güç) arzusu içinde büyür. Büyüdüğünde ise kural tanımama, kuralları hiç sayma, vicdan yokluğu acıma duygusunun olmadığı bir bireyle karşılaşıyoruz.

             Topluma baktığımız zaman, erkek egemen bir toplum. Böyle bir birey karşı cinsle sürdürdüğü bir ilişkide 'öteki' kavramı olmadığı için güç sergileme anında, reddedilmesi olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Kadın cinayetleri, aile içi şiddet, tecavüzler, ataerkil bir toplumla açıklanamayacak bir durumdur.

               İçinde vicdanın olmadığı her türlü eylemi antisosyal davranış olarak değerlendirebiliriz. Kurallar aptallar içindir.  Kurallar sıradan insanlar içindir.
              Antisosyal bozukluk erkeklerde %3 kadınlarda %1 oranında görülür. Tüm kişilik bozukluklarının toplumda %10 ile 30 arasında görüldüğü kabul edilir. 

Yorumlar